“Havanın mavisinde, denizin yeşilinde
Bir türkü, Orta Asya’dan beri duymuşuz.
Anamızın sütünden bayraklara kadar
Yüce fetihle büyümüşüz.”
Fazıl Hüsnü Dağlarca
Geylan, “Fethin Fatih’i Sultan Mehmet’i, manevi mimarlarından Akşemsettin’i, Bizans surlarına ilk Türk sancağını diken Ulubatlı Hasan ve nice isimsiz kahramanlarımızı saygı, minnet ve Fatiha’larla anıyorum” dedi.
Geylan, “Fatih’in donanma gemilerini karadan yürüterek, Haliç’e indirmesini bir türlü hazmedemeyen Bizans ne yapacağını bilmez durumdaydı.
Öyle ki, su uyusa da Osmanlı uyumuyordu. Sürekli teyakkuzda olan Osmanlı donanmasının tüm leventleri, kalyonları daima nöbet tutuyor, bu savaşı kazanabilmek için fedakârca, amansızca, canhıraş mücadele veriyordu.Cesaretle savaşan leventlerin ‘Allah Allah’ nidaları göğü yırtıyor, Bizans surlarına çarpıp tüm kulelerde yankılanıyordu.
Türkler, savaş meydanındaki akılcılığını, askeri dehasını, zekasını, öngörüsünü denizcilik tarihinde belki de bir ilke imza atarak ortaya koymuş, Bizans’ı ağır bir yenilgiye uğratmıştı. Sırtına ve göğsüne saplanan onlarca oka rağmen elindeki üç hilali sancağı sıkıca tutan Ulubatlı Hasan, kale burcunun tam ortasına dikmeyi başardı. Osmanlı Türk ordusu ise yüce Peygamberimizin muştusunu gerçekleştirmenin sevincini yaşıyordu.
“Sancağımız şanımız
Şanlı Türk unvanımız
Vatan bizim canımız
Feda olsun kanımız” diyen askerlerimiz zafer çığlıkları atıyordu. Nihayetinde 15. yüzyılda Bizans köhneliği devrilmiş, zafer Türklerin olmuştur. Yedi tepe artık Türk’ündür.
***
15. yüzyıldan 20. yüzyıla gelindiğinde, Birinci Dünya Savaşı’nın o acımasız koşulları içinde İstanbul’un nasıl paylaşılacağı tartışılıyordu. Tam da bu dönemde, tarih sahnesine Mustafa Kemal Atatürk çıktı. Osmanlı başkenti İstanbul, önce 13 Kasım 1918, sonra 16 Mart 1920’de olmak üzere iki kez işgal edildi. İşgalci devletlere, cesaretin, bağımsızlığa inancın, ata yurdunu sahiplenmenin, milli iradenin karşısında hiçbir gücün duramayacağını bir kez de Mustafa Kemal gösterdi.
Mustafa Kemal’in Kurtuluş Savaşı’nda elde ettiği zaferin ardından İngilizler, “Mustafa Kemal savaşı kazandı, ama artık ordusu yorgun, ülkesi yıkık. Bu zaferle yetinsin, Anadolu’da devletini kursun, İstanbul bizim olsun…” dedi.
Bu söylemlerin ardından Mustafa Kemal’in emri, “İki süvari birliği Çanakkale’ye hareket etsin!” oldu.
İstanbul, Atatürk’ün büyük kararlılığı ile cumhuriyetin ilanından 23 gün önce 6 Ekim 1923’te düşman işgalinden tamamen kurtuldu.
Mustafa Kemal ve kahraman yol arkadaşları, İstanbul’u fetheden mübarek atalarının emanetine sahip çıkmış ve İstanbul ebediyen Türk’ündür diyerek bir kere daha tarihe iz bırakmışlardır.”
Evet;
Kolay kurulmadı bu devlet.
Kolay vatan yapılmadı bu topraklar.
Dolayısıyla yegâne varlığımız olan topraklarımıza istilacıların çöreklenmemesi, ebediyen hür yaşamamız, ecdadımızın mirasına sahip çıkmamız için tek beden, tek yürek olmalı; Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyeti’ni, ilelebet, muhafaza ve müdafaa eden nesiller yetiştirmeye devam etmeliyiz.
Birliğimizin, dirliğimizin daim olması, bazı güruhların müstemleke devleti oluşturma gayretlerini boşa çıkaracaktır. Ömrünü hürriyete adamış necip Türk milleti, asla karanlığa teslim olmayacaktır. Tarihi eserlerimiz nasıl ki Türk milletinin tapu tescil belgeleri ise, fetihler de öyledir ve öyle kalacaktır.
Çağ kapatıp çağ açarak dünya tarihine istikamet tayin eden büyük bir ecdadın mirasçılarıyız. İstanbul’u fetheden Fatih Sultan Mehmet Han’dan, İstanbul’u kurtaran Mustafa Kemal Atatürk’e kadar aziz ve mübarek ecdadımızı minnet, gurur ve Fatiha’larla yad ediyoruz. Ruhları şad olsun.